Monday, August 22, 2011

Dönüş-2:Inspection

dört yılda üç defa taşınınca, evi teslim etmek kavramıyla İngiltere'de tanıştım desem doğru olur,


bir de biz hep yaşadığımız yerlerde türlü değişiklikler yapıp sonra da yaptığımızı unuttuğumuz için bu ayrı bir olaya dönüşüyordu,


neyseki 'garage sale'i yapıp fazlalıklardan kurtulunca evi ilk haline getirmek biraz daha kolaylaştı, ama yine de Türkiye'ye gideceğimiz günün sabahına kadar devam etti,


hatta son akşam, orada bir arkadaşımız da kaldık, biz gece yarısı Rana ve arkadasımla dönüp, Rana'yı bir yer yatağı yapıp yatırıp çalışmaya devam ettik, sağolsun o olmasa altından çıkamazdım bu işin zaten, kendisi fırının temizlenmesi işini üstüne aldı, nitekim emlakçı evi kontrol etmeye geldiğinde ilk olarak fırına baktı ve 'siz hiç fırını kullanmadınız mı, ne kadar temiz' diyerek övgülerini dile getirdi. Gerisiyle de pek ilgilenmedi zaten, fırın böyleyse gerisi de iyidir diye düşündü zannedersem. Neyse, sonuçta bu inspection olayını da atlatınca yola çıkmaya hazırdık.

Wednesday, August 17, 2011

Dönüş-1 Garage Sale



Aslında yola çıkalı 5 ay falan oldu ama hala dönüşümüz sürüyor desem abartmış olmam.


Malum iki bavulla geldiğimiz İngiltere'de ilk taşınmamızda (hem de mobilyalı evden) bir van dolusu eşyamız olduğunu anladığımızda şaşırıp kalmıştık. İkinci taşınmamızda aramıza bir de yeni üyenin eklenmesiyle eşyalarımız iyice artmıştı. Son ev eşyalı olmayınca bir de buna kanepeler, masalar, yataklar vs. eklenince biz baya baya büyük yerleşik bir ev olduk. Dolayısı Mart ayı başlarında aniden ben ve çocuklar dönsek kararı alınca (Kemal Türkiye'de birinci sınıfın en azından son iki ayına gitsin, Rana annaneye alışsın, ben işe başlamadan türkiye düzenini kuralım gibi saiklerle), bavulumuzu alıp çıkamayacağımızı farkettik. İnsan nasıl bir varlık? Geçici olduğunu bilse de bir yere nasıl kök salarcasına yerleşiyor. Bir ev artı bir garaj dolusu eşya. İhtiyaçtan, ucuzluktan, öylesine, böylesine alınmış bi süre şey. Bu noktada benim genius fikirlerim yine imdada yetişti tabi. 'Garage Sale yapalım!!' dedim. Hani filmlerde olur ya. Celal'in de aklına yattı (o benden genius!). Neyse, önce oda oda gezip, satılacak eşyaları belirledik. Sonra webde bi community sayfasında listemizi ilan ettik. On dakika sonra bi adam aradı, bütün eşyaya 150 pound mu ne verirmiş, güldük, teşekür ettik ve telefonu kapattık. Ama adamın hızına da şaşırmadım değil. Neyse bu arada bizi ajan komşu imdada yetişti. Daldan dala atılıyorum ama ajan komşumuzdan bahsetmişmiydim hiç? Galiba hayır. Biz bu eve taşınınca malum buradaki en hayati meselelerden biri olan hangi çöpü (recycle, daily etc.) hangi gün çıkaracağız diye danışmıştık kendisine. Milat bu oldu. Artık günde en az bir kez kapımızı çalıp green çöpler bugün unutmayın, brown çöplerin kamyonu birazdan gelir, bu hafta junk'lar alınacak konulu sohbetlerle dostluğumuz ilerledi. İşte bu aşamada kendisinin emekli bir İngiliz ajanı olduğunu öğrendik. Hem de Soğuk Savaş döneminde Almanya'da görev yapmış falan. Zamanla, kapıyı daha sık çalar oldu. İşte sevgili ajanımız garage sale konusunda da baya yardım etti bize. Hatta büyük garage sale afişini kendisini hazırladı. Bir kaç yeri arayıp haber verdi. Ve en güzeli ilk alıcımız oldu. Torununa bir kızakla basketbol potası galiba aldı garage mağazamızdan. İlk gün sakin geçince yok tutmayacak bu satış işi dedik ama ikinci gün müşteri akını oldu resmen. Kimisi de sırf meraktan garage sale nasıl oluyor diye bakmaya gelmiş. Meğersem garage sale bu işin ABD'deki adıymıs, İngiltere'de house clearance diyorlarmış, böylece ingilizleri ayrıca çekmiş olduk. Çatı aktını 18 yaşını geçen oğluna eve dönüştürmek isteyen İngiliz bi aile geldi, kanepe, yatak vs.en büyük eşyaları onlar aldı. Sonra eşinden yeni ayrılıp kendine küçük oğluyla yeni bir ev kurmaya çalışan Hintli bir aile geldi, onlarda mutfak eşyası ve oyuncak kısmıyla ilgilendiler. Yalnız Kemal scooter'ından ayrılamayınca onu satmaktan vazgeçtik. Bir kaç öğrenci geldi, çalışma masası,sandalyesi vs. ilgilerini çekti. Sonra Türkiye'den bize hediye gelen kapaklı bir tepsi vardı, içinde badem çikolata falan gelmişti, tabi onlar bitti ama tepsi duruyordu, herkes o tepsiye bir ilgi gösterdi sormayın, sonunda sattığımız kadına sordum neden istiyorsunuz diye, christmas2da puding çük güzel sunulur bununla dedi. Rana'nın bebek arabası, küveti, mama sandalyesi falan da çok ilgi gördü. Arada müşterisi çıkınca satmadığımız şeyleri de sattık bu arada. Mesela biri saat satılık mı diye soruyor, değil ama hadi olsun diyoruz. Rana'da alışmıştı baya, hatta kapıyı çalıp Hellllooo! diyenelrinden çokluğundan hello demeyi belledi bu arada:)) Böylece baya bir eşyadan kazançlı bir şekilde kurtulduk. Son kalan eşyaları da bir ayrdım derneğinden kadın gelip götürdü. Biz de kutu eve dönüşen evimizde biraz mutlu biraz hüzünlü bir sonraki aşamaya geçtik, Türkiye'ye gidecek eşyaların ayarlanıp, evin aldığımız hale getirilmesi.

Rana bu kadar:))

Kemal de bu kadar!