Monday, November 28, 2011

Atlantis Sirki




Kemal'i dün iki haftadır yollarını gözlediği Atlantis Sirkine götürdük,


İki arkadaşıyla girdi, biz de dışarıda Rana'ya vakit geçirttik ya da Rana bir an durmamasıyla bizi kendimizden geçirtti,


Kemal çok keyifli çıktı ama 'müthişti, müthişti' deyip durdu,


Köpekbalıklarını görmüş, yavru aslana dokunmuş, sihirbaz bi kadını kaybetmiş yerine aslan çıkmış vs. akşamın gerisi de sirk anılarını dinlemekle geçti:)


Kıssadan hisse: 7 yaş çocuklar sirke bayılıyor..

Monday, November 14, 2011

Bayram

Bayram geçeli bir hafta olduktan sonra bayram yazısı geliyor..

Biz Türkiye'de geçirdiğimiz iki bayramdır, farklı bir bayram konsepti yapıyoruz.

Şöyle ki, ilk gün ailenin büyüklerine uğrayıp sonra da akraba-arkadaş herkesi bize davet ediyoruz. Ramazan bayramında ilk gün kahvaltıya davet etmiştik herkesi, bu bayramda da öğlen yemeğine davet ettik. Ufak çaplı söz-nişan gibi bir şey oluyor nerdeyse, mesela bu bayramda 20+ kişiydik. Fazla hazırlık da yapmıyorum, ufak tefek salata, Erciyes sağolsu dolmalar, börekler, bu sefer kavurma da vardı tabi, ve bi de bu sefer gelen arkadaşlara da en güzel yaptıkları şeyleri ısmarlamıştım, böylece mükellef bir sofra da kuruyoruz. Gerisi bol curcuna, bol sohbet, bol yemek, bol çocuk..

Kemal ve Rana'da mutlu oluyorlar, bayram gibi bayram oluyor. Kemal bol harçlık topluyor. Geçen sefer harçlıklarıyla Wii'nin Cars oyununu aldı, bu sefer mikroskop alacakmış.

Bu bayramın sonunda üzücü bir olay da yaşadık. Batuhan'ın İzmir'den getirdiği ve Kemal'in çıldırasıya sevdiği tavşanımız, o kadar çocuk arasında kalınca bir kazaya uğradı, Kemal çok ağladı, diğer çocuklar da. Tavşanımız o gün bugün veterinerde tedavi görüyor. Niye o kadar çocuğun arasına soktuk hayvancağızı diye biz de çok pişman olduk ama ne fayda.

Sonuçta tavşanımızı veterinere emanete edip, bayramın üçüncü günü de bir termal macerasına geçtik. Annem ve teyzemin Kızılcahamamda aldıkları devremülke gittik. Ben çok sıcak sevmem ama bu sefer soğuk havada sıcak sulara girmekten fazlasıyla memnun olduk, hatta Kemal dönmek istemedi. Tatilimizin son günü Rana ateşlendi, haftasonu da onunla geçti.

Nice güzel bayramlara..

Monday, October 24, 2011

Analardır adam eden adamı, sizi de bir ana doğurmadı mı?


BULUTLAR ADAM ÖLDÜRMESİN

Analardır adam eden adamı
aydınlıklardır önümüzde gider.
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

Gelinler aynada saçını tarar,
aynanın içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradılar.
Gelinlere kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

İhtiyarlıkta aklına insanın,
tatlı anıları gelmeli yalnız.
Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,
efendiler, siz de ihtiyarsınız.
Bulutlar adam öldürmesin.

Nazım Hikmet
Şubat 1955

Wednesday, September 28, 2011

Dönüş-3: Mutlu muyuz gerçekten!?



Önce artık ülkemize döneceğimiz için çok mutluyduk,,

Gider bir an önce düzenimizi oturturuz diyorduk,,

Sonra yavaş yavaş evle, sokakla, parkla, arkadaşlarla, Kemal'in okuluyla, marketle vs. vedalaşmaya başlayınca ve de gidiş bir uzakta değil de gerçek olunca mutluluk buruklaşmaya başladı,,

İki bavulla kafamızda bin türlü nasıl yapacağız düşüncesiyle geldiğimiz İngiltere'den oradaki hayatımızdan ayrılmamızın o kadar da kolay olmayacağını anladık,

orada ben, Celal, Kemal, daha sonra Rana küçük bir dünya kurmuştuk,

Günün büyük kısmını beraber geçiriyorduk,

Uzun kahvaltılar, uzun yürüyüşler, uzun sohbetler, uzun alışverişler vardı hayatımızda,

zaman zaman yoğun bir çalışma dönemine giriyor zaman zaman tümden kopuyorduk,

bazen Rana'ya Wollaton Park'da turlarken, Kemal'le Highwoods'ta piknik yaparken veya Celal'le Braintree Freeport'ta indirim peşinde koşarken gerçeklikten uzaklaştığımı hissediyordum,

annem bile geldiğinde gündüz saati bizim evin sokağında kimseyi görmeyince burası sanki başka bir dünya demişti, insanlar nerdeler?

biz de ilk başlarda, buraların sakinliğine, hayatın yavaşlığına vs. takılsak da zamanla buna alışmış hatta sevmeye başlamıştık,

yalnızlık bile zamanla alışkanlığa dönüşmüştü sanki,

Kemal'i ilk nursery'e verdiğimizde bize 'emergency call' için ikinci bir adres sorduklarında verecek ikinci bir adres bulamadığımıza bozulmuştuk, fakat zamanla yalnızlık bizi birbirimize bağlayan, kendi kendimize yetmemizi sağlayan bir seye dönüştü, zaten zamanla ufak çaplı bir çevre de edindik,


komşularımız oldu, yeni tanıdığımız ama hayatımızın bir parçası olan insanlar,

tabi en çok Kemal etkilendi İngiltere'den ama onu da ayrı anlatacağım,

işte diyeceğim, biraz buruk ayrıldık İngiltere'den evimize döner gibi değil de evimizden gider gibi,,

Monday, August 22, 2011

Dönüş-2:Inspection

dört yılda üç defa taşınınca, evi teslim etmek kavramıyla İngiltere'de tanıştım desem doğru olur,


bir de biz hep yaşadığımız yerlerde türlü değişiklikler yapıp sonra da yaptığımızı unuttuğumuz için bu ayrı bir olaya dönüşüyordu,


neyseki 'garage sale'i yapıp fazlalıklardan kurtulunca evi ilk haline getirmek biraz daha kolaylaştı, ama yine de Türkiye'ye gideceğimiz günün sabahına kadar devam etti,


hatta son akşam, orada bir arkadaşımız da kaldık, biz gece yarısı Rana ve arkadasımla dönüp, Rana'yı bir yer yatağı yapıp yatırıp çalışmaya devam ettik, sağolsun o olmasa altından çıkamazdım bu işin zaten, kendisi fırının temizlenmesi işini üstüne aldı, nitekim emlakçı evi kontrol etmeye geldiğinde ilk olarak fırına baktı ve 'siz hiç fırını kullanmadınız mı, ne kadar temiz' diyerek övgülerini dile getirdi. Gerisiyle de pek ilgilenmedi zaten, fırın böyleyse gerisi de iyidir diye düşündü zannedersem. Neyse, sonuçta bu inspection olayını da atlatınca yola çıkmaya hazırdık.

Wednesday, August 17, 2011

Dönüş-1 Garage Sale



Aslında yola çıkalı 5 ay falan oldu ama hala dönüşümüz sürüyor desem abartmış olmam.


Malum iki bavulla geldiğimiz İngiltere'de ilk taşınmamızda (hem de mobilyalı evden) bir van dolusu eşyamız olduğunu anladığımızda şaşırıp kalmıştık. İkinci taşınmamızda aramıza bir de yeni üyenin eklenmesiyle eşyalarımız iyice artmıştı. Son ev eşyalı olmayınca bir de buna kanepeler, masalar, yataklar vs. eklenince biz baya baya büyük yerleşik bir ev olduk. Dolayısı Mart ayı başlarında aniden ben ve çocuklar dönsek kararı alınca (Kemal Türkiye'de birinci sınıfın en azından son iki ayına gitsin, Rana annaneye alışsın, ben işe başlamadan türkiye düzenini kuralım gibi saiklerle), bavulumuzu alıp çıkamayacağımızı farkettik. İnsan nasıl bir varlık? Geçici olduğunu bilse de bir yere nasıl kök salarcasına yerleşiyor. Bir ev artı bir garaj dolusu eşya. İhtiyaçtan, ucuzluktan, öylesine, böylesine alınmış bi süre şey. Bu noktada benim genius fikirlerim yine imdada yetişti tabi. 'Garage Sale yapalım!!' dedim. Hani filmlerde olur ya. Celal'in de aklına yattı (o benden genius!). Neyse, önce oda oda gezip, satılacak eşyaları belirledik. Sonra webde bi community sayfasında listemizi ilan ettik. On dakika sonra bi adam aradı, bütün eşyaya 150 pound mu ne verirmiş, güldük, teşekür ettik ve telefonu kapattık. Ama adamın hızına da şaşırmadım değil. Neyse bu arada bizi ajan komşu imdada yetişti. Daldan dala atılıyorum ama ajan komşumuzdan bahsetmişmiydim hiç? Galiba hayır. Biz bu eve taşınınca malum buradaki en hayati meselelerden biri olan hangi çöpü (recycle, daily etc.) hangi gün çıkaracağız diye danışmıştık kendisine. Milat bu oldu. Artık günde en az bir kez kapımızı çalıp green çöpler bugün unutmayın, brown çöplerin kamyonu birazdan gelir, bu hafta junk'lar alınacak konulu sohbetlerle dostluğumuz ilerledi. İşte bu aşamada kendisinin emekli bir İngiliz ajanı olduğunu öğrendik. Hem de Soğuk Savaş döneminde Almanya'da görev yapmış falan. Zamanla, kapıyı daha sık çalar oldu. İşte sevgili ajanımız garage sale konusunda da baya yardım etti bize. Hatta büyük garage sale afişini kendisini hazırladı. Bir kaç yeri arayıp haber verdi. Ve en güzeli ilk alıcımız oldu. Torununa bir kızakla basketbol potası galiba aldı garage mağazamızdan. İlk gün sakin geçince yok tutmayacak bu satış işi dedik ama ikinci gün müşteri akını oldu resmen. Kimisi de sırf meraktan garage sale nasıl oluyor diye bakmaya gelmiş. Meğersem garage sale bu işin ABD'deki adıymıs, İngiltere'de house clearance diyorlarmış, böylece ingilizleri ayrıca çekmiş olduk. Çatı aktını 18 yaşını geçen oğluna eve dönüştürmek isteyen İngiliz bi aile geldi, kanepe, yatak vs.en büyük eşyaları onlar aldı. Sonra eşinden yeni ayrılıp kendine küçük oğluyla yeni bir ev kurmaya çalışan Hintli bir aile geldi, onlarda mutfak eşyası ve oyuncak kısmıyla ilgilendiler. Yalnız Kemal scooter'ından ayrılamayınca onu satmaktan vazgeçtik. Bir kaç öğrenci geldi, çalışma masası,sandalyesi vs. ilgilerini çekti. Sonra Türkiye'den bize hediye gelen kapaklı bir tepsi vardı, içinde badem çikolata falan gelmişti, tabi onlar bitti ama tepsi duruyordu, herkes o tepsiye bir ilgi gösterdi sormayın, sonunda sattığımız kadına sordum neden istiyorsunuz diye, christmas2da puding çük güzel sunulur bununla dedi. Rana'nın bebek arabası, küveti, mama sandalyesi falan da çok ilgi gördü. Arada müşterisi çıkınca satmadığımız şeyleri de sattık bu arada. Mesela biri saat satılık mı diye soruyor, değil ama hadi olsun diyoruz. Rana'da alışmıştı baya, hatta kapıyı çalıp Hellllooo! diyenelrinden çokluğundan hello demeyi belledi bu arada:)) Böylece baya bir eşyadan kazançlı bir şekilde kurtulduk. Son kalan eşyaları da bir ayrdım derneğinden kadın gelip götürdü. Biz de kutu eve dönüşen evimizde biraz mutlu biraz hüzünlü bir sonraki aşamaya geçtik, Türkiye'ye gidecek eşyaların ayarlanıp, evin aldığımız hale getirilmesi.

Wednesday, February 23, 2011

Rana yuruyor!

Rana dogumgunun ertesi gunu yurumeye basladi,
Bir kac adim atip kendini yere atiyordu daha once,
biraz da tutunarak geziyordu,
ama dedigim gibi, iki gun once, birdenbire yurumeye karar verdi sanki,
ve simdi daha ziyade yuruyor, arada emekleme de var ama cogunluk yurume,
bi de paytak paytak bi yuruyusu var ki:))

Saturday, February 19, 2011

Rana 1 yasinda..!



Bir sene once bugun,
minik misafirimiz dunyamiza gelivermisti,
once ince, uzun parmaklari dikkatimi cekmisti,
mis gibi yeni dogmus bebek kokuyordu,

Rana'da anneligi daha keyifli yasadim,
rahat bir bebek oldugu icin,
ya da ben super tecrubeli oldugum icin degil,
sadece, bugunlerin kolayligiyla, zorluguyla cok cabuk gececegini bildigim icin,
hic acele etmedim buyusun diye,
bizim acele etmemizle buyumuyor zaten cocuklar,
hic kitaplarda yazanlari uygulamaya calismadim,
favorim olan cocuk buyutme yaklasimini benimsedim bu sefer,
'cocugunuzu sonuna kadar sevin' diyeni,
uzaktan aglamasini duyup burulacaginiza 'cocugunuza sarilip yatin' diyeni,
a'yi b'yi degil 'cocugunuzun sevdigini yedirin' diyeni,
'koklayin', 'kucaklayin', 'guldurun',
aglayinca kulaklarinizi tikamayin 'kucaginiza alin' diyeni,
e sonucta,
ufak tefek yan etkiler olmakla beraber,
'mutlu surat bir bir yasimiz oldu',
herkesin onu sevdiginden emin,
yataginda ortasinda uyuyup, uyanip annesine siginan,
gun boyu annenin pesinden ayrilmayan (bu yan etki),
kendince komiklikler yapan,
bi marifet herkesten once kendisi alkislayip,
sonra da herkese sirayla bakip alkis bekleyen,
muzik duyunca hemen 'haydi eller havaya pozisyonunu' alan,
'abi' hayrani,
'teyzeleri' seven, 'amcalar'dan pek hazzetmeyen,
iki-uc aydir emekleyip, bir aydirda ilk adimlarini attigi halde,
cok da acelesi olmayan,
banyoya girip karistirmak konusunda ozel bir takintisi olan,
onun disinda genel bir cekmeceleri, dolaplari bosaltma,
bosalttigi cekmecelerin icine oturma,
sag ayak havada devamli bir yerlere cikmaya calisma gibi huylari olan,
genel itibariyle neseli ama agladiginda da aglamanin hakkini veren,
misafiri seven ve misafir gitmeden kesinlikle uyumayan,
gezmelere bayilan, ve hatta gezmede uyumayi bile unutan,
abisini yaptigi her ise burnunu sokup, hic bise yapamasa televizyon izlerken kulagini falan ceken,
gozluklerimize dadanan,
altini bezlemek, ustunu giydirmek icin 'yakalamamiz' gereken,
hala 'iki' disi olan,
sevinc cigliklari atarak banyo yapan,
sicak seylere 'uf' uf' diyip, yine de elini dokudurmadan yapamayan,
saclari gozlerine kadar geldigi halde toka taktirmayip,
taktirdigimiz tokalari saclari ile birlikte cikaran,
sonra da saclarini eliyle karistirip istedigi modeli gosteren,
en sevdigi yemek 'tarhana', en sevdigi icecek 'anne sutu' olan,
bir kizimiz oldu,
simdi de bir yasina girdi,
bakalim bizi daha neler bekliyor?
iyi ki dogdun Ranacik,
sana iyi baktik mi bilemem,
ama seni coook seviyoruz,




Rana mum ufleme asamasinda iyice keyifledi goruldugu uzere..


Abimiz de iron man kiyafetiyle masadaki yerini aldi..

Misafirleri bekliyoruz..

Ve dogumgunu kizi..

Thursday, February 03, 2011

Writing Champion!


Kemal okulda 'writing champion' oldu,

'Assembly time'da, sampiyonlugunu aciklamislar,
bi de uzerinde 'writing champion Kemal' yazan bi kalem hediye etmisler,

biz de yaziyi guzel yazdi zannetmistik,

megersem bi kucuk hikaye yazmis bizimki,

havamiz binbesyuz:))

Wednesday, January 05, 2011

Kar manzaralari..









Arka bahceye yaptigimiz kardan adam ve fikir babasi Kemal. Oglum kardan yorgun dusmus goruldugu uzere. Kardanadamimizla baya bi sure mutfaktan bakistik ta ki eriyip geriye, sapkasi, atkisi, scooter'i ve raketi kalana kadar.


Rana kizak sefasinda. Gerci kendisi sadece ilk denemeyi yapti, uc gun saatlerce kayan Kemal oldu.

Saturday, January 01, 2011

Rana bu kadar:))

Kemal de bu kadar!