Tuesday, December 28, 2010

Hosgeldin Serra bebek!


Bi suredir yine beklemedeydik,,

Bu bir surpriz bebek,,

Esra'nin oglusu Yigit daha yasini yeni doldururken

kardesi coktaan yola cikmisti:)

Bugun aldigimiz habere gore Serra hanim dunyamiza tesrif etmisler 25 Aralik itibariyle,

Serra kolaylik, bolluk, bereket demekmis,

Ailesine guzelikler getirsin insallah,
Annesi, babasi, abisiyle,

Saglikli, upuzun bi omur diliyoruz Serra bebege,

Bir bucuk yil icinde iki cocuk annesi olarak bizi hem sasirtan hem sevindiren arkadasima da,

saglik ve kolayliklar diliyorum,

Darisi diger arkadaslarimin basina:))

Wednesday, December 22, 2010

BUTUN ALKISLAR TUBA'YA GIDIYOR!!


Hani bi reklam vardi, ' butun alkislar patronundan once cikan calisana!' diye,

Ben de 'butun alkislar yillardir azimle calisan ve sonunda dilegine kavusan Tuba'ya!' diyorum,

Hem de birincilikle kazandi, gogsumuzu kabartti,

Bugun baya duygulandim haberi alinca,

Cok istiyordu cunku, esiyle bir arada olabilmek icin, aile kurabilmek icin,

uzun yollardan gecti, umidimizi kaybedecek gibi oldugumuz zamanlar oldu,

sonra yine bi gayret, insallah bu defa diye,

nihayet oldu,

hersey Tuba icin bundan sonra daha guzel olsun diliyorum,

daha kolay olsun:)

Bir de bugun Tuba'nin dogumgunuydu,

Haberin heyecani dogumgununu unutturdu,

Nice nice yillara Tubacim!

p.s. Resim iki sene once ingiltere'de beraber kutladigimiz dogumgununden..

Friday, November 19, 2010

Onuncu Yilin Anisina..


Celal'le tanisali bugun itibariyle 10 yil oldu..
Ilk gunlerde kaleye giderdik arada,
Orada kaleye cikan yokusta,
alt kati antikaci, ust kati kafe orjinal bi yer vardi,
iste biz oranin mudavimiydik,
oyle cafcafli bir menusu falan yoktu ama hemen her denedigimiz sey lezzetli olurdu,
ozellikle krepleri ve caylari,
kucuk bir balkonu, balkonunda tahta bi masa vardi,
hava guzel olunca orada otururduk,
ankara manzarasi seyrederdik catilarin uzerinden,
hava soguyunca iceri demir sobanin basina gecerdik,
antikalarla, dantelli ortulerle dolu ev gibi bir yerdi,
iste orada, duvarda cercevelenmis uzun bir siir asiliydi,
zannederim bir kac seferden sonra farketmis,
okuyunca cok begenmistik,
bizim siirimiz olsun bu demistik,
uzun bir yolculugun baslarindaydik,
Celal durmaksizin konusuyordu,
Bana da israr ediyordu daha cok anlatmam icin kendimi,
Halbuki ben dusunuyordum,
Idealleri, hayalleri, dogrulari, yanlislari olan,
kocaman yurekli genc bi adam goruyordum karsimda,
iyi bir es olacagini dusunuyordum,
dusersem elimden tutacagini,
iyi bir baba olacagini dusunuyordum,
cocuklarina bir gun torunlarina uzun uzun hikayeler anlatacagini,
o hala beni tanima derdindeydi,
bense kararimi vermistim,
onu kendime yol arkadasi secmistim,
simdi onuncu yilimizda,
duse kalka geldigimiz yolun bu noktasinda durup arkama bakiyorum,
bi suru sey yasadik,
gulduk de, agladik da,
hic aklimiza gelmeyen seyler geldi basimiza,
mesela dort sene ingiltere hayalimizde bile degildi,
once havali bi oglumuz,
sonra neseli bi kizimiz oldu,
kucuk mutluluklarin buyuk mutluluklardan cok dana keyifli oldugunu anladik zamanla,
uzun kahvaltilar yaptik,
uzun yuruyusler,
uzun tartismalar,
ama simdi bakinca arkama,
sanki hem cok yol gelmisiz gibi,
hem de hala orada, o kafede,
o uzun siiri hatmeden,
bir genc kiz bir genc adam gibi,
o kadar canli hayalleri,
nice on yillara yol arkadasim..

Ve iste o siir,

Soluk Soluga


Hep yanildi ve yenilgilere ugradi
ama atildi yine de yeni serüvenlere
Vakti olmadi acilarin hesabini tutmaya
durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadi

Yanginlarla geçti ömrü ve hep yalnizdi
-ki onlar daima birer yalnizdirlar

Nerde dogmustu ve ne zaman kopup
gitmisti o kentten animsamiyor artik
Hangi sokaktaydi ilk sevgili ve halâ
sürüp gider mi ilk öpüsmenin esrikligi
Gizlice bulusmaya gelen ve ölürcesine
korkular geçiren o kiz nerdedir simdi
Sensiz olursam yasayamam diyen
o liseli kiz hangi kentte geldi
ve o sarisin
o afeti devran bekler mi hâlâ
atlas yataklara sererek yasamanin anlamini

Üsüten bir aciydi belki her ayrilik
her yolculuk yanginlarin basladigi yereydi
ama vakti olmadi hesabini tutmaya
asklarin, ayriliklarin ve anilarin
İstese de kalamazdi vakti gelince
geyik sesleri yankilaninca yamaçlarda
yürek burkulmasi ve hüzün ve keder
araliksiz doldururdu acilarin bohçasini
Dudaklarinda öpüslerin gül esmerligi
içinde kipirdanip durur ufuk çizgisi
Ay bile soguktur o zaman
bir buz parçasidir
Çaresiz çikilacaktir o yolculuklara
Ki bir ömrün karsiligidir serüvenler
Biraz da serüvendi yasamak
belki yatkindi büyük yolculuklara
ki serüvenler daima büyük asklar
ve büyük yolculuklarla baslar
Anilari, asklari ve bir kenti
birakip gidebilirdi apansiz
Apansiz baslardi yolculuklar
hangi saatinde olursa olsun günün
ve hep kar yagardi nedense
durmadan kar yagardi yol boyunca
ve nasilsa yok olup giderdi hüzün
kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcügü dökülürdü dudaklarinda
ne de dönüp bakardi geriye bir kez olsun

Ne zaman yollara düsse biterdi acilar
gül yüzlü sular fiskirirdi topragin karnindan
kavaklarsa oynak bir çingene kizi
her kipirdanisinda açiliverir uzun ince bacaklari
Mekân tutmak ve her aksam ayni ufukta
günesin batisini görmek ölümdür biraz
ölümdür biraz hep ayni yatakta
ayni kadinla seviserek sabaha varmak
Kitaplari hep ayni raflara siralamak
ayni esyayi kullanmak eskimektir biraz
soluk soluga yasamali insan
her sabah yeni bir seyler görebilmeli
ve cehenneme dönse de bütün bir ömür
mutlaka bir seyler degismeli her / gün

Ey o büyük yolculuklarin ürperten heycani
okyanus dalgalarinin sesleriyle dol bu ömre
ölüme ve aska durmadan kement atan
serüvenlerle geçsin yasamak

Buz tutmus bir dünya ortasinda
yollara düserdi
dolardi yüregine
çikarip atardi o zaman deli bir irmaga
ne kalmissa bir önceki serüvenden

Soluk soluga yasardi kentleri, asklari
baglanacak kadar kalmadi hiçbirinde
pervasiz bir acemi, bir çilgin
soyu tükenen bir bilgeydi belki

O yalniz kaybetmesini ögrendi ömründe
avucundan dökülen kum taneleriydi her sey
ne bir serseriydi ne de yilgin bir savasçi
ama kendi kafasiyla düsünen ve hakkinda
ölüm fermanlari çikarilan biriydi belki
Sevince deli gibi severdi
pervasiz severdi sevince
dövüsmek ancak ona yakisirdi
ona yakisirdi asklar ve yolculuklar
yoktu baglandigi herhangi bir sey
bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasindan

Ne bilir ömrün degerini bir çilgin
yalnizca kendini yasamayi nerden bilebilir
ve basarisiz eylemler çaginda o
kaçabilir mi binlerce kez ölmekten

Yerlesik yargilari olmadi hiç
kurmadi güzel gelecek düsleri
nerde bir yangin, nerde tehlike
o mutlaka ordaydi birdenbire
Dinsizdi, özgür sayilirdi belki
ama baglanmadi özgürlüge de
Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadi
beklemedi anilar sarnicinin dolmasini
sikayetsiz yasadi yasadigi her günü
yoktu yüreginde pismanliklarin izi
Ayrintilarin izi kalmamis artik
üst üste yasanmamis ayriliklar
ve bir bulut gibi siyrilip gidilmistir
daglarin, denizlerin üzerinden
Geride kalan ne varsa soluktur simdi
titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
(ve her yil biraz daha harabeye dönen
o eski konaklar gibidir anilar
gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
yabanil otlar içinde kaybolur gider)
Belki bir saganak bosanir apansiz
yüzyillik bir yagmur baslar
ve sinsi bir hastaliga dönmeden aliskanliklar
yok olup gider her sey, belki kül olur
Hirçin bir okyanustur yürek
dar gelir ufuk ve mutludur çevreni
anilarsa birer çiban izidir
yasanmaz onlarin ölgün gölgesinde
Durgun bir su gibi akti mi yasamak
ve zaman uysal bir kisrak gibi dinginlesti mi
anisiz kalinmiyor artik ne yapilsa
kusatiyor yollari, aski ve ömrü
bekleyisleri kemiren çakal sesleri
Oysa bütün köprüler yakilmali ayriliklar vakti
ve herhangi bir seyle esit olmaksizin
yollara düsmeli habersiz ve sessiz
Çürük bir dis gibi kanirtip kentleri
dünyanin agzini kanlar içinde birakmali
Bir ömrün olgunlastiramayacagi
acemilikler toplami ve bir çilgin
boyun egmedi kendine bile
seçme zorunda kalmadi yasamayi

Nasil baglanmadiysa yere ve zamana
baglanmadi kendine de ömür boyu
daglara tirmanan atlar gibi
suluk soluga yasamak istedi dünyayi
bir sahan gibi bulutlara kurdu
dumanli sevdalarin yörük çadirini
siradan bir gezgin degildi hiç
dövüsür gibi yasadi yolculuklari
belki korkusuz sayilmazdi büsbütün
korkardi korkulara düsmekten zaman zaman

Ve bütün gemileri yakip
yollara düserdi o hep ayni islikla
mutlu muydu, hiç düsünmedi böyle seyleri
umutlardansa nefret etti daima

Hep yanildi ve yenilgilere ugradi
ama atildi yine de yeni serüvenlere

Pervasiz acemi, bir çilgin
soyu tükenen bir bilgeydi belki

Ama bir sey vardi yine de
basarisiz ihtilallerden kendine kalan

.........................................

Büyük asklar yolculuklarla baslar
ve serüvenciler düser bu yollara ancak

Onlar ki dünyanin son umudu
soylari tükenen birer çilgindirlar

Ne bir adresleri vardi onlarin yeryüzünde
ne de asktan baska bir siginaklari
Ama yasarlar dünyanin dört bir yaninda
ölümle alay ederler sanki

Nerde beklenirse ordaydilar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu

Onlari daima yalniz kilan
neydi bu yasam denilen gürültüde

Her dilden bir adlari vardi onlarin
ama hiçbir ülkenin kimligini tasimadilar

Sarisindilar belki de esmer
yani birçok yüzün bileskesi

Ne altin arayicisidirlar
ne de aylak bir gezgin

Vurulup düsseler de her kusatmada
serüvencidir onlar ve hiç ölmezler

Ki onlar hep yalnizdir ve nasilsa
bulurlar heder olmanin bir yolunu

Onlar ki dünyada
kahraman olmaya mahkûmdurlar

Sislenen anilar kaldi bize onlardan
renkleri bozulup duran solgun anilar

Nasil yazilmali ki silinip gitmesin
bulutlar gibi çekilmesin gök bosluguna

Bilegi güçlü ve gözüpek avcilar miydi
Onlari kusatip yeryüzü cennetinden atan

Yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
vurulup düstükçe isigini karartan

O serüvenlerin günlügü tutulmadi
yazilmadi o insanlarin destan siiri

Parça parça ettirilseler bir kartala
(ki sanirim böyle oldu sonlari)

Fiskirir yüreklerinden
Basarisiz ihtilallerin yanginlari

..............................................................

Dünyanin cesur uluslari yoktu, cesur insanlari vardi.
Onlar, askin ve hayatin havarileri, büyük
serüvencilerdi.
Onlar, bu ihtiyar cadinin maskesini parçalamak ve
yeryüzü denilen cenneti bize sunmak istediler. Bütün
ömürleri bu kavgayla geçti. Ne adlari vardi onlarin,
ne uluslari, ne dinleri ne de anitlari.

Ama biz onlar için ölüm fermanlari hazirlayip görkemli

mangalar kurduk. Savaslar açtik pespese. Kentleri ele
geçirip vahsi bir hayvan gibi avladik. Nerde
görülürse kursuna dizdik ve süslü kemerler yaptik
onlarin kafa derilerinden. Biz cellattik ve tarih
suratimiza tükürürken,
bir kez bile bagislanmayi istemedi onlar..

Derler ki, son büyük serüvenci yaralidir hâlâ...


p.s.

yazar: Ahmet Telli

Tuesday, November 16, 2010

Bayram Sekeri:))

Uzaklardan,

tum sevdiklerimize,

anne-babanizla, esinizle, cocugunuzla, cocuklarinizla,

nice guzel bayram sabahlarina uyanmaniz dilegiyle,,

Thursday, November 04, 2010

Mehmet Yigit Bey Bir Yasinda;)


Mehmet Yigit, Esra'nin biricik oglu,

gecen sene bugun almistik guzel haberini,

ama gormek kismet olmadi,

Uzaklarda dogdu Yigit oglan,

belki sadece yurtdisinda yasayanlarin anlayacagi tuhaf bir yalnizlik duygusu var,

kalabaliklarin icinde bile gecmeyen,

iste annesinin babasinin o yalnizliklarina care,

evlerinde minik bir arkadaslari oldu,

baya bir yordu onlari,

ama bu oyle bir duygu ki,

mesela uyutmak icin bin caba harcarsin,

uyur, bes dakika sonra ozlersin,

kizarsin, bes saniye sonra pisman olursun,

boyle bu,

tek gercek su ki,

o kucuk adam ya da kucuk hanim gelir,

hayatinizin bas kosesine kurulur,

ve siz buna bayilirsiniz:)

iyi ki dogdun Mehmet Yigit,

guzel, saglikli, uzun bir omrun olsun insallah!

Thursday, October 28, 2010

Dis Hedigi


Iki hafta once Rana'ya dis hedigi yaptik,
biraz gec kaldik gerci,
biz dis hedigi yaparken ikinci disi de cikmisti,
gerci o da disleri cikarmakta gec kaldi biraz:)
neyse, bu dis hedigi ya da bugdayi cok lezzetliymis gercekten,
hatta biz o kadar begendik ki, diger zamanlarda da yapip yiyelim diye dusunduk,
kemal de sevdi bu arada-ki kendisi de pek titizdir yeni tadlar konusunda,
anlayacaginiz torene gecmeden once hedigin kendisinin tarifini vereyim de siz de yapin ve bize hak verin:)
efendim, soyleki,
bunda boyle kesin bi tarif yok aslinda, damak tadiniza gore,
oncelikle, bugdayi pisirelim,
onceden bi gece islatin da diyorlar ama ben direkt pisirdim,
oyle pek uzun da surmedi pismesi,
pistikten sonra suyunu suzup buzdolabina kaldiralim,
dinlendikce guzellesiyor bu bugday,
sonra kullanacagimiz zaman dolaptan cikarip biraz sekerle tatlandiralim,
ve de evde ne varsa, ceviz, kuru uzum, kuru incir, kuru kayisi, nar, tarcin, vs. sekerli bugdaya ekleyelim,
iste bu kadar,
hem lezzetli hem saglikli,
torene gelirsek,
Rana hedigini avucladi once bi tadina bakti,
sonra bi tepsi verdik onune,
icinde cesitli meslekleri temsil eden objeler vardi,
iste, hesap makinesi muhendis, kepce asci, telefon gazeteci, kitap yazar vs.
bi de pusula koymustuk son anda,
onu da hariciyeci ya da adventurer diye yorumlamistik,
kizimiz pusulayi secti, hem de hic dusunmeden,
sonra da uzun sure elinden birakmadi, disini kasidi filan:)
bazi cocuklar birkac sey birden secerlermis,
onun icin tepsiyi onunde tuttuk bi sure ama yok,
pusulayi aldi, gerisine bakmadi bile:)
sonrasi?
sonra da bi guzel hedigimizi yedik,
iyi dilekleri kabul ettik:))

Thursday, October 14, 2010

bi tarif..


Evet siki durun,

ilk defa sitede bi tarif veriyorum:)

cok basit ama guzelligi de burada sakli,

tarif, takip ettigim bi yemek blogundan:The Wednesday Chef,

bu blog ayni zamanda The Times'in 'best 50 food blogs' listesine de girmis durumda,

gerci o da bu tarifi baska bi blogdan uyarlamis, Food52

neyse tarif soyle,

avokadoyu soyup, dograyip catalla eziyoruz,

biraz deniz tuzu ve biraz limon ekliyoruz,

diger taraftan, mayonezle hardali damak tadimiza gore miktarlarda karistiriyoruz ve kizarttigimiz tost ekmeginin uzerine suruyoruz,

uzerine de avokadoyu ekliyoruz,

afiyetle yiyoruz!

ya da (bu da benim versiyonum):

hardalli mayonezi, avakado ve limonla karistirip,

izgarada pisirdigimiz tavuk filetolarin yanina garnitur niyetine koyuyoruz,

tadina doyum olmuyor desem:))

p.s. anlasildigi uzere bu ara avokadoya sardirmis durumdayiz, hemen hergun sabah domates-avokado, zeytinyagi-limon karisimi, arada aksamlari yukaridaki tarif, derken en son bebeklere verilen ilk gidalardan oldugunu ogrenmemle Rana'yi da aramiza kattim:))

Wednesday, October 13, 2010

Kemali okullu oldu!: bu sefer Old Basford Primary School

Rana'nin dogumundan sonra ingiltere'ye dondugumuzden beri Kemal'e okul bekliyoruz,
oyle boyle degil ama devamli basvurular yapiyoruz, formlar dolduruyoruz, saatlerce telefonda konusuyoruz vs.
basvurdugumuz tum okullardan ret geliyor,
yilmiyoruz, appeal'a yani bi tur temyize goturuyoruz ret kararlarini,
coluk cocuk toplanip gidiyoruz savunmaya,
yok yine olmuyor,
yaz donemi bitiyor, waiting listler kapaniyor,
sonbahar donemi tekrar basvuryoruz,
yok, yok,
oyle boyle, nerdeyse alti ay oldu, kemal okula baslayamadi,
biz tam umidi kesmek uzereyken okul cikti mektubu geldi (simdiye kadar gelen mektuplar bi klasoru doldurur desem anlayin burdaki burokrasiyi)
ve gecen hafta okulu ziyarete gittik maaile,
bu hafta da kemal okula basladi,
biz de bi heyecan bi heyecan,
sanki 3 yasindan bu yana okula giden bu cocuk degil,
neyse gitti geldi, kendisi de pek memnun kaldi,
tabi birden 'year 2' olmak da cok keyif verdi kendisine,
biz de evde Rana'yla kiz kiza kalmanin keyfini cikardik biraz:)

Sunday, October 10, 2010

Curious Rana ve Perfect Kemal!



Bu Perfect Peter!

Bu da Curious George!


Kemal gecen pek bi akilli oldu bi sure,
ben de kendisinden cok memnun oldugumu soyleyince,
'anne ben artik perfect peter gibi perfect kemal oldum' demesin mi,
perfect peter burde 'horrid henry' diye bi cizgi filmde geciyor,
horrid henry adi ustunde hep horrid'lik pesinde bi cocuk,
devaml bi yaramazlik yapip sonra ceza aldiginda 'it is not fair' diye var gucuyle bagirmasiyla unlu,
hatta kemal daha cok ona ozeniyor gibiydi, bi ara 'it's not fair' diye geziyordu ortalikta,
neyse, perfect peter horrid henry'nin kardesi ve de tam tersi, anne-babasinin da favorisi tabi,
iste boyle, bizim ki bu ara perfect kemal oldu, dersini calisiyor, sozumuzu dinliyor, yemegini bitiriyor vs. bakalim ne kadar surer?
bu arada kemal kendine Perfect Kemal derken, rana'ya da isim yakistirdi,
o da herseye cok merakli olmasi, ve bu yuzden basina komik komik islerin gelmesi yuzunden Curious Rana oldu,
Curious George diye merakli bi maymunu anlatan bi cizgi filmden esinlenmis burda da, ama acayip sirin ve merakli bi sey bu george, iyi benzetme yani,
anlayacaginiz bir Perfect Kemal ve bir Curious Rana ile yuvarlanip gitmekteyiz bu aralar:)



Tuesday, October 05, 2010

ilk dis:)))


Bugun Rana'nin ilk disi gorundu:)
zaten birkac gundur bi huzursuzluk icindeydi,
megersem ilk disi patlatmaya calisiyormus bizimki,
darisi diger incilerin basina..




Thursday, September 30, 2010

minik misafirlerimiz:)


bi sabah,

yine Rana'nin sayesinde sabahin bir korunde uyanip,

cay koymaya mutfaga gittigimde penderenin onunde bi hareketlilik farkettim,

megersem bir gun once Celal bizim findik ve cevizlerin oldugu sepeti havalansin diye bahcede hemen pencerenin onundek banka koymus,

iki tane sincap da bu hazineyi kesfetmis,

biri gozcu oluyor, once o agacin arkasindan bakiyor, sonra iceri gecip herhalde arkadasina tamam gidebilirsin falan diyor ki bu sefer ikincisi olanca hiziyla agactan inip banka kosuyor ve bi findigi kaptigi gibi yine agaca kosuyor,
bu boyle bizim findiklar yarilanana kadar devam etti,

Kemal bayildi olaya, onun icin canli science dersi oldu tabi,

Celal bi sure sonra findiklarin bize de lazim oldugu konusunda ikna etmese bizi,

Kemalle ikimiz tumden verecektik valla findiklari,

neyse sonunda sepeti iceri aldik,

ama o gunden beri ara sira bizim sincaplara rastliyoruz bahcede,

herhalde kontrole geliyorlar, bi daha olur mu diye:)

p.s. aslinda tum bunlari gosterecek videomuz da vardi ama ekleyemedim bi turlu

Wednesday, September 29, 2010

selam:))


Yine baya olmus yazmayali.

Hergun bakiyorum yeni bir sey var mi diye soran arkadaslara selam,

Hayatinin sinavina hazirlanan, kendini islere kaptiran, yeni eve tasinma telasinda olan, bebis bakip bebis bekleyen, yeni bir ulkeye adapte olmaya calisan, yurda donus hazirliginda olan, tum tum dostlara,

Hicbirinizi unuttum sanmayin,
Sadece bir hayat akisina kaptirdik gittik kendimizi,

Malum bir suredir 'officially housewife' olma durumlari da var,

Hani bebek-yemek-ev isleri dongusunde kaybettim kendimi desem yeridir:))

Aslinda yazmak da istiyorum,

En cok da Rana'yi anlatmak istiyorum,

Dur bakalim becerebilecek miyim,

Wednesday, July 28, 2010

Monday, July 12, 2010

Liverpool



Liverpool'a gittik.

Aklimda kalanlar: bir zamanlar kole ticaretinin afrikadan abd'ye ara noktasi olmasi, dolayisiyla koloniyel mimari, bir donem bilimsel teknolojide katettikleri mesafe (800 tane scientific instrument yapan-satan yer varmis), pamuk ticaretinden yapilan sevet, deniz-liman, beatles, ciddi ciddi goklere kadar uzanan katedral ve simdiki art-city imaji.

Guzel bir geziydi.

Friday, July 09, 2010

Rana 4.5 aylik



Gerci bu resimde 4 aylik galiba, ama olsun, resim yok da yok diyen sevgili dostlara bir fikir verir. Bi turlu internet basina oturamamamin sebebi gordugunuz bidik.

Friday, June 18, 2010

329 Wollaton Road


Yeni adresimiz.

Yalniz kalici adresimiz diyemiyorum.

Her an fikir degistirip Colchester'a donebiliriz, ya da bi fikir Londra'ya yerlesebiliriz.

Insan bi alisti mi boyle yer degistirmeye kolay kolay duramaz:)

Yeni evimiz guzel, gerci bir onceki evimizle karsilastirmiyorum orasi ingiltere sartlarina gore extraydi,

Bu sefer bir bungalov'da oturuyoruz,

malum bu ev macerasi 'flat'la baslamisti, sonra 'detached house', simdi de 'bungalov',

boylece ingilteredeki tum ev cesitlerini denemis olduk,

bi daha kuzeydeki satolar kaldi,

bu da bi fikir tabi:))

saka bi yana, genelde pek sevilmez ama ben tasinmayi seviyorum,

degisiklik iyi geliyor,

zaten tasinmadigimiz donemlerde de evdeki esyalarin yerini degistirip duruyorum:)

29 sene Ankara disinda yasamamis biri icin enterasan bi ozellik tabi:)

dedigim gibi evimiz sirin bi bungalov,

sansliyiz ki temiz bir ev bulduk,

baya kotu evler gormus Celal ararken,

kotu derken daha ziyade pek gelismemis temizlik aliskanliklarindan bahsediyorum 'host country'mizin,

bu sefer cim alanimiz yok ama kocaman bir bahcemiz var,

Kemal'in top oynamasi, bisiklet binmesi acisindan bu da iyi oldu aslinda,

mutfagimiz buyuk ama baya baya buyuk,

oyle ki acaba bi ucuna koltuk falan koysak mi diye dusunduk,

tabi bi onceki evden en onemli farki tek katli olmasi,

ben iki katliyi da seviyordum ama Rana hanim'a kostururken in cik baya zor olacakmis gercekten,

onun disinda cok yakinimizda buyuk bir park var,

park derken, 500.000 yardlik bir alandan bahsediyoruz, icinde gol, orman,
Rana'yla uzun yuruyusler yapiyoruz,

boyle iste yeni evimiz,

burada guzel, saglikli gunler gecirmeyi diliyoruz,

Monday, June 14, 2010

nerede kalmistik?


bu kadar uzun sure yazmayinca nerede kalmistik sorusunu soruyor insan haliyle,

sahi nerede kalmistik?

24 saatlik bir sancili maceranin sonrasinda hayatimiza katilan guzel melekten bahsetmistim degil mi?

Kemal'in o melege duydugu kendisinin bile tanimlayamadigi sevgiden?

peki ya tasindigimizdan?

bu sene bir maceraysa sonuna kadar olsun deyip East Midlands'a dogru yol almamizdan?

geldigimizden bu yana devam ede ve ingiltere burokrasisini sik sik anmamiza sebep olan Kemalin okul krizinden?
sevdiklerimizin hayatlarinda olan aci tatli gelismelerden?

anlasilan baya geride kalmisiz gundemden,

baslayalim anlatmaya,

yavas yavas,


Monday, April 05, 2010

Kemal ve Rana


Herkes bunu soruyor, Kemal Rana'yi nasil karsiladi diye. Ben de simdilik iyi diye cevap veriyorum. Gercekten gayet iyi karsiladi Kemal kardesini. Aradaki yas farkinin ve bebisin kiz olmasinin da etkisi vardir sanirim. onceden de elimizden geldigince hazirlamaya calistik yeni kardese. Sonuc olarak, Kemal okuldan gelir gelmez ilk is Rana'yi soruyor, 'Rana dunyanin en tatlisi' diyor ve onla ilgili en ufak olumsuz bi sey dememize izin vermiyor, 'o daha kucuk bilmiyor diye'.

Okulda da Kemal'e 'big brother party' yaptilar: pasta, hediye, tum arkadaslarinin Kemal icin cizdikleri resimler ile baya hos bir uygulama. Kendisi de pek keyiflendi.

Saturday, March 20, 2010

Rana'li gunler..


Rana dogali bugun bir ay oldu. Son bir ayimiz dolu dolu kendisiyle gecti. Cok sirin bi kiz. Gerci ben kendisine hala zaman zaman 'oglum' diyorum dil aliskanligiyla ama alisicam artik. Baya gazli bir bebek, gunumuzun buyuk kismi kucuk hanimin emmesi ve gazinin cikarilmasiyla geciyor, geri kalan zaman bez degistirme, banyo, uyutma vs. Bu kadar agir mesaili baska bir is oldugunu sanmiyorum. Gunduzleri az uyuyor, geceleri de bi gece iyi bi gece kotu henuz bi duzen oturtamadik. Herseye ragmen Kemal'e gore daha az zorlaniyorum Rana'da. Yorgunluk var ama stres cok az. Onun yerine onun bu hallerinin keyfini cikarmaya calisiyorum, cok masum, cok anneye bagimli daha, bebek kokusunu icime cekiyorum iyice. Gunbegun buyuyor, yuzu aciliyor, hatlari belirginlesiyor, guzel bi kiz olacak gibi. Bize surprizi ise gozleri galiba. Basta sut mavisi zamanla kahveye doner diye dusunduk ama kizimizin gozleri aciliyor gitgide, ne renk oldugunu cozmek zor gibi gerci, yesil-ela-gri gibi bir renk. Bakalim boyle kalacak mi? Bugun bir ay muayenimiz vardi, tartildik, muayene olduk, asi olduk vs. Cok sukur hersey yolunda.

Wednesday, February 24, 2010

Sunday, February 21, 2010

Prenses Rana geldiler..


18 Subat 2010 saat 16.30 itibariyle minik prensesimiz Rana hanimefendi dunyamiza tesrif ettiler. istatistikler 3660 gr - 50 cm. Detaylar az sonra..

Thursday, February 11, 2010

Dokuz aylık..



Artık bebiş dünyaya gelmeye hazır,

Biz de onu karşılamaya hazırız,

Bu sefer normal sancıyı bekleyecegiz,

Gerçekten heyecanlı bir süreçmiş,

Ben şekilde görüldüğü üzere kocaman bir karınla dolaşıyorum ortalarda,

Ama hala gözüm dışarıda,

Yürüyüş bahanesiyle sık sık çıkıyorum,

Mesela bir yürüyüş 7. caddede bir yürüyüş 3. caddede oluyor,

Ankara'da havalar gayet güzel,

Birkac gün kar yağdı sonra yine bahar havası,

Bunun dışında hastane cantalarımız artık hazır,

Çantalarımız diyorum çünkü küçük hanım için ayrı benim için ayrı birer çanta hazırlandı,

Küçük hanımın ayrıca beşiği, yatak takımları, hastane ikramları, hatta burdaki odasının perdesi vs.si bile hazır,

Üstelik teyzem ve annem sagolsunlar çogu da el emeği bu sefer,

Bizden haberler böyle şimdilik,

İnşallah sağlıkla alırız bebişi kucağımıza,

Herkes güzel dileklerini yollasın bize,

Friday, January 15, 2010

Kemal yine yeniden okullu!


Malum bi sureligine buralardayiz.

Kemal'in hic sikayeti yoktu gerci,

Butun gun evde tembellik yapmak hosuna gidiyordu hatta,

yine rahat durmayan biz olduk,

basladik burdaki okullar arastirmaya,

oncelikle ingiliz sistemine gore egitim yapan yerlere baktik,

fakat Ankara'ki secenekler bu acidan cok kisitli,

astronomik fiyatli bir ingiliz okulu var, bir de pakistan okulu,

hadi pakistan okulu olsun dedik ama o da 5-18 yas cocuklari icin,

fiziki sartlari da ogretmen kapasitesi de pek ic acici degil,

sonunda olmazsa normal bi anaokuluna gitsin dedik,

bu sefer de Turkce harf gostermeleri vs yuzunden kafasi karisacak diye dusunduk,

hadi farkli sistem ama amerikan okulu olsun dedik,

onda da yer kalmamis,

en nihayetinde ben elciliklerin etrafinda olan bi kac ingilizde egitim yapan kres-anaokullarini buldum, kemal ve babasi bir sabahlarini yairip bu okullari gezdiler, dondugunde kemal bey okulunu secmisti bile: muzikli okul: Gence Pre-school

okulu cazci ve orkestra sefi Durul Gence kurmus, dolayisiyla oncelikle muzik, ama ayrica diger sanat dallari da agirlikli bir sistemi, kemali' ceken de muhtemelen ritim dersleri ama bizim icin onemli olan, ingiliz sistemine yakin olmasi (gerci daha cok kemal'in bir sene onceki reception gibi ama buna da sukur), ingiliz ogretmen (Mrs Susan), ogrenci sayisinin azligi (sekiz kisi), guzel fiziki sartlari ve benim icin en onemlisi sakin ve guvenli bir ortaminin olmasi,

sonuc olarak kemal bir haftalik deneme sureciyle beraber iki haftadir okula devam ediyor,

ilk gunden itibaren gayet memnun, ortam ingilizce olsa da Turk arkadaslarinin da olmasi cok hosuna gidiyor, bi de sabah servisle gitmesi ona kendini cook buyumus hissettirdi,

Biz de boylece Turk egitim sistemine ufak bir giris yaptik,

burada cocuklari olan herkes bi dusunceli, ne yapsak nereye versek vs.

dedigim gibi secenekler de fazla degil,

ingiltere'de bizim pek de onemsemedigimiz okul sisteminin ne kadar faydali oldugunu anladik boylece,

orada bedava saglanan egitimi buradaki o astronomik ucretli okullarda bile bulmak mumkun degil,

yatay yerleskeler, kocaman cim bahceler vs. gibi fiziki sartlari hic saymiyorum zaten,

bizim cocuklugumuzdaki mahalledeki okula gitmek kavrami da sarsilmis bu arada,

cogu insan sartlarini zorlayarak cocugunu ozel okula gondermeye calisiyor,

o zaman da aradaki fark aciliyor,

bakalim ne yapacagiz donuste..

Rana bu kadar:))

Kemal de bu kadar!