Monday, August 31, 2009

Baby Booooom..!

Saka maka en azindan cevremizde ciddi bir ‘baby boom’ var:

Agustos sonu: geldi geliyor kuzenimin bebis, Eylul sonu: Goksu, Ekim: Esra, Kadriye, Kasim, Aralik: bos kontenjanimiz var bekleriz, Ocak: Ayse, Subat ortasi bendeniz:), Mart ayimizda burdan bi arkadasimizin esi, Nisan: sevgili gorumcem, Mayis ve sonrasini bilemiyoruz, cunku onlar da ogrenmediler:) Hatta cok komik oldu gecen burda yemege gittik, Turk garson var, yanimiza geldi, Kemal’i sevdi, Celal de sizin var mi cocuk diye sordu, geliyor dort aylik demesin mi? Bu kadar da olmaz dedik :)

Friday, August 14, 2009

Gittiler, bir dolu hatira ile:))

Annemlerin geldigini yazmistim. Onlarla gecen bir bucuk ayin sonrasinda 27 Temmuz’da da babam geldi, bir on bes gun de boyle hep beraber gecirdik. Evde bir bayram havasi tadinda. Cok guzel oldu. Babam geldikten sonra ekip gezilere agirlik verdi, Colchester, Cambridge, Braintree ve tabi Londra. Aksamdan guzergah cikariliyor, sabah piknik cantalari hazirlaniyor ve erkenden yola dusuluyor. Kemal’e de ikinci el bir toddler pushchair ayarladik, boylece yoruldum bahanesi de kalmadi:) Gerci ben uzun soluklu gezilere katilamadim, hem malum mide bulantilari,hem swine flu endisesi hem de firsattan istifade tez yazma amaciyla, her aksam gelip yaptiklarini anlatiyorlar, fotograflari gosteriyorlardi. Bana da yerine gore tursu, lahmacun vs. getiriyorlardi haklarini yememek lazim:) Onun disinda babamin gizli bir ‘shopaholic’ oldugunu ogrendik, daha dogrusu ‘shopaholic on abroad’. Kendisini Braintree’den, Tesco’dan, TK Max’dan vs. zor cikardik. Bu Turkiye’de su kadar bu boyle deyip ha gayret alisveris yapti, sonucta televizyon bile aldilar ona gore hesaplayin:) Sonra uzun kahvaltilar, sabah-aksam semaver sefalari (Turkiye’den semaver getirtmistim anneme! ), bahce sefalari ve yemek yemek yemek.. Annem yemek pisirmekten yorgun dustu resmen, tabi devamli hareket halinde olunca surekli ac olan bir ekip vardi. Sonra Kemal’in bitmek tukenmez bilmez tek kale, cift kale maclari, guresler, kirk kere seyredilern Madagascar, bi orman bi deniz gezisi darken, zaman ucup gitti ve bi baktik donus gunu gelmis. Kotu olduk yine. Misafirin gelmesi iyi de gitmesi cok zor. Duygusal anlar yasadik yine, birbirimizi teselli ettik. Sonra da ucup gittiler. Geriye sanki her zamankinden daha sessiz ve bos bir ev kaldi, neyseki Kemal var bir suru muziplik yapip nese katiyor ev haline. Ben ne zamandir bosladigim teze dondum. Bu arada annemin yoklugu ev isleri alaninda da kendini fena halde hissettirdi aninda. Neyseki sevgili esimle hafif cetin gecen muzakereler neticesince onu da tatliya bagladik. Simdilik boyle bizden, cekirdek ailemize donduk:)



Ilk geldikleri gunun ertesi, Colchester Castle. Hala saskinlar. Annem ozellikle gunlerin burada bu kadar uzun olmasina basta hic alisamadi, saat 10-10.30 hala hava kararmayinca ama Turkiye'deki saate gore (12-12.30) uyku basinca ilk gunler Kemal'le beraber aydinlikta uykuya cekildiler.

Braintree maceralari anlatmakla bitmez, annem de diger arkadaslar(!) gibi buraya asik oldu. Tabi 10 pounda aldigi Nike spor ayakkabilarin ya da 1 pounda aldigi hediyeliklerin bunda bir payi var. Sonucta o da buranin tehlikeli olduguna karar verdi. Zaten babami bir ucunda soktuk diger ucundan cikamayacagimizi anlayinca kenardan cikardik bir baheneyle:)

Kemal agacta, alttaki mindere dikkat, malum mustesar Kemal kendisi, calisma annane-baba ortak yapimi.


Kemal yine Little Cook olmus, aslinda buna ayri baslik acicam, onlugu falan da var cunku, sik sik big cook-little cook oynuyoruz, boylece kendisini mutfaga da alistiriyorum yavastan:)


Kemal okul yarislarinda.. tum yarislarda birinci oldugunu iddia ediyor, her ne kadar yarismanin da onemli oldugunu soylesek de bunu anlayacak yasta degil galiba, tek derdi kazanmak.


Golfcu Pasa diyorum kendisine bu anlarda, o kadar ciddiyetle oynuyor ki gormek lazim. Bu arada krikete de basladi hafiften bi arkadasinin dogum gunu hediyesi sayesinde.


Bunlari ne siz sorun ne ben soyleyeyim. Okuldaki fair'den almsitik, kendisi boyadi. Malum o bir McQueen hayrani. Sonra da onlari evde yaristirmaya basladi. Aslinda yarismanin videosu da var ama facebook'a kesin duser diye vermiyorum. Soyle oluyor hepimiz bir araba seciyoruz evin icinde merdivenleri de iceren bir guzergahta 'vinnn' sesleri ile suruyoruz. Yaris bitis noktasinda-ki ilk varan kim oluyor tahmin edin, birinciye kupa veriyoruz, adi' piston cup'. Birincimiz bizlerin kupayla selamliyor, biz de onu alkisliyoruz. Son donemde cicek falan da istemeye baslamisti. Hatta bi ara sampanya patlatma hareketi de yapmaya basladi. Neyse resimler kaybedildi ve yaris sezonu kapandi da bizim imaj da kurtuldu.

Efendim, bu Jackson guitar, ozelliklerini saymakla bitmez, kendisi Turkiye'de 3 milyar mi 5 milyar mi :) ne. Benim sevgili kardesim uzun ebay'da suren uzun arastirmalar ve kafamizi sisirmeler neticesinde 200 pounda kendisine kavusmayi basardi, kendisi super kar edip Turkiye'de atacagi havayi dusurken biz de bir kac gece yagmur altinda conservatory'de hafif bir giris parcasi dinledik ve mutlu olduk.

Kemal bahce sefasinda, onu boyle gorunce bahceli bi eve tasindigimiza cok mutlu oluyorum, en azindan bir kac senesi apartmanda gecmeyecek. Bu arada apartman alerjim artiyor ama Turkiye'ye donunce mecburen.


Bu sefer anne-kiz bahcede cay sefasindayiz. Bir ara calismalari bahceye tasidim zaten, fakat fazla ziyaretci olunca iceri kactik haliyle.


Kemal'in dogum gunu hatirasi, gogsunde arkadasinin yolladigi bes yas rozeti belinde bizim aldigimiz, sik sik kontrol etti bunlari yerlerinde mi diye:)


Yollarda.. Kemal cok guzel duruyor arabada, daha alti aylikken basladi tabi araba yolculuklarina:)

Burasi icin ayri bi baslik acmak lazimdi aslinda, Celal'in doktoradan bi arkadasi var, esi ingiliz, cocuklarin (bi kiz bi oglan) hem Turk hem Ingiliz isimleri var, sevimli ve eglenceli bi aile, biz onlari Kemal'in dogumgunune davet etmistik, onlar da bizi kalelerine(!) davet ettiler, daha dogrusu anne-babalarinin kalesine, gercekten cok ilgincti, cok genis bi alanda ustu surlu falan bi kale, etrafinda da elma bahceleri var, tabi ben evlere son zamanda iyice merak saldigimdan benim icin ayri bi tecrube oldu, kalenin icini orjinal halini bozmadan dosemisler, ozellikle yer dosemelerine bayildim, kirmizi ustu beyaz iskambil isaretli desenli parkeler falan, sonra odun sobasi, hep yan aydinlatmalar, surlara cikan doner merdiven, uc katli, en ustte surlar var ve oradan gorulen super bir deniz manzarasi, oraya da bir conservatory yapmayi dusunuyorlarmis, gercekten etkileyici bir mekandi. Ayrica Katy bize ingiliz barbecue hazirlamisti, once cay, kahve. meyve sulari vs. ile scone and cream, dougnut gibi buraya ozgu ingiliz keklerinden ikram etti, sonra mangalda balik, tatli-eksi soslu tavuk ve kofte, uzerine de fransizlar gibi peynir ama yaninda kraker ve pickle ile, cay ve dondurma ile cilek. Sonunda ingilizler misafirlerine neyi nasil ikram ediyor gorebildik, bu da guzel oldu. Bu arada cocuklar kalenin bahcesinde cok eglendiler, kayacaktan, trampoline, havuza kadar hersey vardi, bi ara iceri kacip piyano bile caldilar. Bizimle yine kemalin dogumgununde beraber oldugumuz bi arkadasimiz ve ailesi de vardi, hatta onlara Turkiye'den misafir gelen uc tane de liseli kizimiz vardi, baya kalabalik ve egelenceliydi haliyle. Yemekten sonra bi de sahile inip yuruyus yaptik, ve aksama dogru Colchester'a donduk. Bu arada bu kalemiz Felixstove'da, Colchester'a yarim saat uzaklikta, Ingiltere'nin en buyuk limanlarindan biriymis.


Kalenin distan gorunusu ve biz:)


Surlardan gorunen bahsekonu manzara.


Kaleden sonra, denize hucum:)


Annemle babam Kemal'i de alarak yuruyuse ciktilar, nedense yollari marketten gecmis, Kemal de bana aldiramadigi fuzeyi ve kekleri aldirmis onlara, geldiginde bana gosterip muzip musip guluyordu:) bizimkiler kutunun icinden kek cikacagini dusunurken, cupcake tarifi ve malzemeleri cikti, gerci basitti, 15 dakika icerinde oldu ama Kemal susleme kismina gecmek icin cok sabirsizlandi, neyseki sonunda istedigi gibi de susledi, cok da gurur duydu yaptigi isle, sonra da bize ikram etti ve geri kalanin hepsini afiyetle yedi:)

Babam ve Kemal bahce keyfinde, ama oyle boyle degil, sabah Turk kahveleri iciliyor falan, Kemal beye de Turk kahve fincani icerinde kakaolu sut hazirlaniyor, yaninda cikolatasiyla, babam ondan ingilizce ogrenmeye calisiyor, o da devamli babamin yanlislarini duzeltmeye calisiyor, 'dede sen bilemiyosun' diyerekten, bi havali sormayin:)

Burasi Wivenhoe, Kemal'in okul mekani, her ne kadar tasininca biraz uzak kalsak da ortama alismisken degistirmek istemedik okulunu, Wivenhoe sanatsal bir yer, biz gittigimizde de bir suru ressam nehor kenarina yerlesmis, resim yapiyorlardi, babam 'very good' falan diyerek kendileriyle hemen iletisime gecti yine, ama devami gelemedi:) saka bi yana, babam kardesimdem cok daha atak cikti ingilizlerle iletisim kurma konusunda,

Cambridge gezisi basliyor..

Bu fotografi ODTU isletme mezunu arkadaslar icin koydum:).

Kemal bu aslanlara bayliyor, uzerinde de Aston Villa formasi ama kendisi Aslan Villa diyor ve bir kisim ingilizlerin sevgi gosterilerine tanik oluyoruz bu forma sayesinde:)

Bu da bir ingiliz klasigi, neyse cok seviyorlar bu bronz canli heykelleri, arkada da bir Cambridge caddesi, Cambridge'de bisikletli populasyonu kayda deger,

Bu da meshur Cambridge punt turu.


Kemal'in bu ikinci seferi olunca iyice uyum saglamis ortama, hatta bi ara ayaga kalkmis, suya elini sokmus filan.

Ve Londra..

Meshur Tower Bridge. Hava da yine meshur bir Londra havasi..


Kardesimin artistik pozlari basliyor:)

Annemle babam Thames nehri kenarinda. Bu fotoyu cok sevdim nedense.


Bu da bir savas gemisi, Kemal'in ozel ilgisini cekmis tabi, hatta bi de kaptanla fotografi vardi ama onu bulamadim sonradan.


Yine Kemal'e yonelik bi olay. Spiderman'i gorunce kalakalmis bizimki.



Asuman Hanim Londra'dan bildiriyor:)



Sabah-aksam kaynayan ve her daim bize hizmet veren semaverimiz. Iyiki de almisiz dedik sonunda:)

Burasi bize 15 dakika uzakliktaki Mersea adasi.


Basta gitmiyordum ama deniz havasi bana da iyi geldi, herkes renk geldi yuzune dedi:)


Kemal de bu arada kalesini yapti, bayragini dikti:)

Ikinci Londra seferi, British Museum.



Muzede fotograf cekmek yasak olsa gerek di mi?


Bi gidemedik su muzikallere ona yaniyorum. Annemler gelince bi aksam kacariz diye dusunuyordum ama bu sefer de benim saglik halleri el vermedi:(

Hyde Park. Kemal koltuga nasil kurulmus:)

Londra metrosu, 'rush hour'a yakalanmadiginiz surece Londra'daki en iyi ulasim araci.


Buckingham Palace orda bi yerlerde:)

Ve Buckingham Palace'in kapisina dayanmis bi genc Turk.


Gezi aralarinda Kemal'le oynamayi ihmal etmemek lazim, takim maclari bile yapti bu sayede, gerci birisi topu alacak olsa 'fayil' diye bagirtiyi kopariyordu ve onun kalesine giden goller bir sebeple gol sayilmiyordu ama zamanla ogrendi biraz kurallari:) Arkada da burada dizayn ettigimiz Turk divani var, goren sasiriyor bunu nerden buldunuz diye, bir de arkasina saz astik mi tamam;))
Bi sabah kalhvaltisinda benim ani bi ilhamimla Highwoods'a gittik. Gol kenarinda kakvalti baska oldu tabi. Sonra ben soframizi fakettim. Ingilizler sadece bi sandvicle idare ederler boyle durumlarda, bize bakar misiniz, hem de bu aceleyle hazirlanmis hali, cam bardaklar falan, karabibere dikkat ayrica:)
Gole karsi poz vermisim;)

Kemal'e hamileyken bu fotograflardan cektirmeye calisirdim her ay, maksat hatira olsun, iste bu da yeni serinin ilk halkasi, 'bebis uc aylik' pozumuz:)

Yine ben, fotograflari yuklerken sonlara dogru bi melankoli sarmis beni galiba:) ama bakin bunlar benim uzun sure pesinde kostugum ortancalar, sonunda babam hediye aldi da muradima erdim:) cok guzeller ama di mi?

Sonunda bu gunleri de gorduk, Batuhan bahce suluyor, baslarda hic cikmiyordu bahceye, varsa yoksa bilgisayar, malum apartman cocugu, sonradan baya alisti ama.

Bu arkadas zaten alisik, hatta bazen bizden habersiz ayarliyor herseyi. bi bakiyoruz bizimki elinde hortum.

Babam bizi evi cok begendi, hatta bi ara olcumler yapip, planini cizdi, yani bu evi Turkiye'de yaptirabiliriz! teorik olarak en azindan:)

Maaile beklemedeyiz, bi yere gidilecek galiba. Iste boyle son aylarin ozeti, gerci annemler gideli 12 gun olmus ben yaziyi ancak yayinliyorum ama olsun, gec olsun guc olmasin di mi?

Rana bu kadar:))

Kemal de bu kadar!